İzlerken kendimden geçtiğimi söyleyebileceğim harika bir film. Koşuyu sevdiğim için beni sarhoş etmiş olabilir belki bilmiyorum ama koşmak nasıl bir şey, insanlar neden koşar, koşmak insana ne katar, niye insanlar uzun mesafeler koşarak kendilerine eziyet eder gibi bir sürü sorunun cevabını bu filmde bulabilirsiniz.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu yapıt yarı film yarı belgesel niteliğinde. Parkur kesinlikle gerçek, yarışanlar gerçek, anlatılan her şey gerçek. Kurgu diye bir şey yok. Bu spora hiç merakı olmayan kişileri tamamen soğutabilir filmdeki manzaralar (Su toplamış ayaklar, uzamış sakallar, edilen küfürler vs) ama insanın kendisi ile savaşıp, neler başarabileceğini de çok güzel gösteriyor. Çabuk pes eden birisi iseniz, izledikten sonra pes ettiğiniz şeylerden muhtemelen utanacaksınız.
Nerede bu Barkley Maratonu? Barkley Maratonu kaç km? Kurucusu kim?
32 kilometreden beşer parkur koşuyorsunuz. GPS kullanmanız kesinlikle yasak. Size bir harita ve bir pusula veriliyor. Tamamen kendiniz ile başbaşa kalıyorsunuz. Üstelik bu koşuya öyle fazla katılım da kabul edilmiyor yarışmacılar iyi bir eleme sınavından geçerek dahil ediliyor. Yani para verip katılacağınız koşu için önceden bir de sınav oluyorsunuz :)
Her parkurun 32 kilometre olduğunu yazmıştım. Daha da zorlaştırmak için ilk 32 kilometreyi saat yönünde, sonraki kilometreyi tersi istikamete koşuyorsunuz. Dört parkur böyle tamamlanıyor. Son parkurun ise yarısı saat yönü yarısı tam tersi. Düşünsenize, zaten dört kez 32 kilometre koşmuşsunuz. Son etabın 16 kilometresi bitmişken geriye dönüyorsunuz :) Bu bir koşu yarışı ama ıssız bir ormanda kıt kaynakla birde psikolojinizi alt üst eden detaylarla boğuşuyorsunuz. Bu bir hastalık mıdır bilmem ama ben daha bunları yazarken heyecanlanıyorum. Koşsam kim bilir nasıl bir haz alırım?
GPS yasaksa, kontrol noktası yoksa gerçekten koştukları nasıl hesaplanıyor?
Bunu filmin başında bende sorgulamıştım. Türk olmamızın getirisi midir bilmem ama hemen aklımıza kestirmelerden kaçarlar düşüncesi geliyor ama o iş öyle değil işte :) Parkurun bazı noktalarında saklanmış kitaplar var. Size yarışın başında bir göğüs numarası veriliyor. Örneğin göğüs numaranız 25 olsun. Parkurları koşarken bu saklı kitapları bulmak ve göğüs numaranıza göre kitabın o sayfasını koparıp yanınıza almanız gerekiyor. Her etabın sonunda bunları teslim ediyorsunuz. Yanlış hatırlamıyorsam, bir etapta 11 kitap vardı. 32 kilometre koştunuz, kontrol noktasına geldiğinizde sayfanın birisi eksik olsa, yandı gülüm keten helva.
Hiç dinlenmiyorlar mı, uyumuyorlar mı?
Tabiki de uyuyup dinlenmek yarışmacıların kendi ellerinde ama yarışın başlangıç düdüğü çaldığı andan itibaren 60 saatiniz var. Bu 60 saatin ister 10 saati uyuyun ister 10 dakikası uyuyun bu sizin elinizde ama ne kadar çok uyursanız, o kadar hızlı koşmanız gerekiyor. Kesinlikle af diye bir şey yok. 1 dakka geç gelseniz, 160 kilometre koşmuş olmanız size hiçbir şey vermiyor.
Bu koşunun ödülü ne peki?
Hiçbir şey :) Herhangi bir para ödülü yok. Sadece Barkley Maratonu'nu koşmuş isimler arasında adınız yazılıyor, okadar. Zaten yarışa 45 kişi katılıyor ama en son 2019 'da düzenlenen yarışı 3 kişi tamamlayabilmiş. Bunlardan iki tanesi de daha önce katılıp, bitirenler. Yani adamlar 160 kilometre koşup bu eziyeti kendilerine yapmışlar ama tekrar katılmışlar. Koşu böyle bir şey işte, canınız acıdıkça daha çok yapmak istiyorsunuz.
Yazının ardı arkası gelmeyeceği ve daha fazla spoiler vermemek için bu yazıyı burada bitirmem gerekiyor sanırım. Yarış hakkında daha fazla bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz. Ayrıca filmi izlemek için herhangi bir yere gitmenize gerek yok, alta Türkçe altyazılı videosunu bırakıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder